Pazartesi, Mayıs 23, 2011

bazen çok aşık adamlar görüyorum...

bu hafta üstüste "euphoria of the soul" ve "kahraman ikarus"ta benzer temaları okuyunca, kendi "çoksevilme gereksinimim"le yüzleştim yeniden...

canım yandı.

otobüs maceralarım



yavaş yavaş dolmuş- tramvay- metro- metrobüs dörtgeninden sıyrılarak otobüsleri de kullanmaya başladım. ve böylelikle yeni ve bir o kadar da müthiş(!) maceralara atıldım.

("anlatsam roman olur" denir ya böyle durumlarda. ne alaka ki? hayatının fazlaca olaylı, şaşılası olduğunu ifade etmek isteyen görmüşgeçirmiş insanlar da pek sever bu kalıbı. oysa ki roman'ın tanımı zaten "gerçek/ gerçek olabilecek olayları anlatan..." gibi birşeydi. yani, romanda anlatılan şey çok ekstrem olmak zorundaymış gibi davranmaya gerek yok bence.)

neyse, bugün yaşadıklarımdan bi kuple size:

@ halkımızın tahammülsüzlüğünü gözlemlemenin en mümkün olduğu yerlerden biri, sanırım, toplu taşıma araçları... şoföre ve diğer yolculara patlamak için hazır bekleyen o kadar çok insan var ki... ne atışmalar, ithamlar, imalar... şaşıyor insan. nerden geliyor bunca öfke, şiddet?

@ peki ya "ters koltuklar"a ne demeli? hadi dörtlüleri anladım diyelim de, arkalara doğru ikili var bir tane ters olan. onda amaç ne ola ki? iyice zorluk yaratmak niye?

@ bi de şu var; pekçok genç varsa da -hatta benden gençler de varken- yaşlıların ille bana meyletmeleri... gözleri ya da sözleriyle yer istemeleri benden... sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. yaş aldıkça "gençlik" kavramı da değişiyor ya insanların gözünde. 50- 60 yaşüstü birinin gözünde "yer verecek yaşta" olmam, genç gösterdiğimin bir kanıtı olmasagerek..


beni bloglarla tanıştıran hayatımdakisevgiliinsana...

ne güzel yazardın sen...
yine yaz...


http://wasowsky.blogspot.com/