Pazartesi, Temmuz 08, 2013

solda güneş yükseliyordu güneye giderken...

Önceden planlanmış tarihlerdeki minnacık yıllık iznimi kullanmak üzere akyaka yoluna düştüm bir hafta önce. 

istanbul'dan uzaklaştım. ama böyle bir uzaklaşmak yok! ilk 3 gün tivitır bile açmadımı geç, televizyona, gazetelere bile bakmadım. tam bir dinlenme, dinginleşme ve yenilenme yeri olan muğla'nın bu güzel beldesinin keyfine vardım.
deniz, ege'dir bana kalırsa... datça'dır, gökova'dır, bodrum'dur, çeşme'dir, foça'dır... tuzluluğu, soğukluğu optimumdur ege'nin... koyları vardır sıra sıra, dağlara ormanlara baka baka yüzmenin doyulmaz tadı vardır... coğrafya derslerinde öğretilen girintili çıkıntılı kıyıların her dağının ardı bir mucize gibidir.

akyaka'ya ilk gidişimdi esasen. ablamların gitmişliği vardı, anlata anlata bitirememişlerdi. biz de bu yaz bol öğrenmeli ve yürümeli kültür gezisi, tarihi gezi kafasında değil de dinlenme, yüzme, okuma ve sakinleşme kafasında olduğumuzdan akyaka'yı tercih ettik. tam da aradığımızı verdi bize.
turistik yer havasında değil, yabancı turist ve bar sayılabilecek kadar az. sanırım buna bağlı olarak da yeme, içme, konaklama bırakın turistik yeri istanbul'dan bile uygun.


3 genç çift olarak, tam bir aile pansiyonu olan ersöz butik otel'de konakladık. istediğimiz gibi mütevazi ve doğal bir yerdi. "civcivler eşliğinde kahvaltı yapmak, horoz sesiyle uyanmak, cırcır böceği sesiyle uyumak" diyim, siz anlayın;) 
halk plajına yürüyerek 10 dk kadar mesafesi vardı; halk plajı dediğime bakmayın, mavi bayraklıydı kendisi! bizim açımızdan tek sıkıntısı sığ olması ve uzun mesafede derinleşmesiydi.
belde havasıyla, suyuyla tertemiz! cittaslow hareketine dahil zaten. geri dönüşüm meselesi acayip önemseniyor.

akyaka denince ilk akla gelen şey, sanırım azmak oluyor. azmak'ın belli bir kaynağı yok, çeşitli yerlerden fışkıran ve denize dökülen buz gibi yer altı suyu. sazlıklarla çevrili ve üzerinde ördekler geziyor. bir köprü var  ve kimi çılgınlar onun üzerinden atlıyor. tabi hayatımdakisevgiliinsan ve ben ağırbaşlı insanlar olduğumuzdan böyle bir şey yapmadık! şaka şaka, o an çok tırstım ama çok içimde kaldı!!! ilk gidişimde yapıcam, aha buradan sizlere de söz veriyorum:)

azmak üzerinde pek çok hoş restoran var. biz halil'in yeri'ni tercih ettik rakı balık için ve çok memnun kaldık, gerek fiyat gerek lezzet gerek konum, hepsi on numaraydı.


azmak üzerinde 5 liraya yarım saatlik tekne turları yapılabiliyor, sonra o tekne bir yerde biraz duruyor ve o buz gibi suda yüzmek müthiş oluyor.

çınar plajı var araba ile 10-15 dk mesafede. orası da dağların arasında çok doğal bir plaj. yine denize dökülen buz gibi bir su var. bir de tek bir işletme var orada ve inanılmaz lezzetli köfte yapıyor!!! köy kahvaltısı da ünlüymüş ama biz yapamadık.


ve tabi yine olmazsa olmazlardan civar koylara yat turu! biz yat turuna katılmak yerine 6 kişi kendimize tekne kiraladık ve daha kafamıza göre gezebildik. 


yunus koyu, sedir adası (kleopatra), aşıklar koyu, lacivert koy, su altı mağaraları, ziraat koyunu gezdik biz. 


hepsi çok güzel ama sedir adası muhteşem! bu arada sedir adası'na müzekartla girilebiliyor, ama tabi benim ihtiyacım olduğu zaman hiç yanımda olmadığından 10 lira  vererek girdim, aklınızda bulunsun;)


bir gün de orman kampının (bu sene henüz açılmamış, tadilattaydı) bulunduğu yöne yürümek, oradaki ıssız kayalıkları keşfedip adeta vahşi yerlerde denize girmek de mutlaka yapılması gerekenlerden!


akşamları sahilde (azmak köprüsünün orada mesela) yıldızları seyrederek bira içip şarkı söylemek, bıkmadan usanmadan midye, mısır, waffle yemek de ayrı güzel;)

velhasıl, akyaka, insana "biz niye bu kadar doğamızdan uzak ve hızlı yaşıyoruz"u tekrardan sorgulatan, insana huzur veren, tadına doyulmayan bir yer olarak kaldı aklımda...bakalım bir daha ne zaman görüşeceğiz...