Pazartesi, Ocak 24, 2011

"olcaksa olsun"


üniversite ikide erasmus programıyla bremen'e gitmiştim. tahmin edebileceğiniz gibi, ailesinden ilk defa ayrılan 19 yaşında biri için baş döndürücü, süper renkli, fazlasıyla eğlenceli bir deneyimdi. gelgelelim; son aya girdiğimizde herkeste "ohaa, bitiyor, tadını çıkaralım" hissi başlamışken, ben de "bitçekse bitsin" hissi ve akabinde huzursuzluk baş göstermişti. sıkıldığımdan falan değil, ya da geride kalanları özlemiş olmaktan da değil; sadece geçici olduğunu, "asıl hayatımın" burası olmadığını bilmekten... son zamanlarda mütemadiyen odamı, evimizi, izmiri düşlüyordum; "asıl hayatım" diyordum...

benzer hissi son sınıfın son aylarında da hissetmiştim; "nasılsa mezun olucam, hadi artık" demeye başlamış ve son dönemin tadını hiç çıkaramamıştım.

şimdi de yaşadığım evin geçici düzen olduğunu bilmek rahatsız ediyor beni. geçen yıl pek bir hoşuma gidiyordu düzenimiz oysa... ev arkadaşlarımdan birinin evlenmeye karar vermesiyle farkındalık oluştu bir anda; kurduğumuz düzenin "her an bozuluverirliğini" ayrımsadım bir anda. canım sıkıldı. gerçek düzenim ne olacaksa benim, ona sahip olmayı arzuluyorum şimdilerde...

kafası rahat olamayan kadın

canım sıkkın... belki hastayım diye, belki biraz da pazarları sevmiyorum diye...
ama en çok da tatminsiz olduğumdan...
yetmemesinden, yetinememekten...
dingin olamamaktan, hep sorgulamaktan... yine de harekete geçememekten...
yerimde saymaktan... kendimi yinelemekten... yerimde saymaktan çok korkmaktan... niye bu kadar korktuğumu bilmemekten...
geride kalmaktan... "mezun olalı 3 sene olmuş, ne koydun üzerine" diye kendini azarlamaktan...

geç gelen pazar yazısı


bazı hisler vardır yalnız yaşananlarca tanınan.

duygu değil burda tam olarak bahsettiğim. anlık ruh halleri gibi birşey.

farz-ı misal; bir sözcüğü üstüste söylersin de anlamsız gelir ya. çok kişinin başına gelmiştir, ama, herkes sadece yaşadığı an bilir hani o hissi.

ben de bugün pazar günlerinin (hele ki ah gecelerinin) yaşattığı tatsızlıktan yola çıkarak, "zamanı bölmüş oluşumuzun anlamsızlığını" hissettim... daha önce de olmuştu...
"zamanı parçapinçik ederek intikam mı alıyoruz ondan?
umarsızca çekip gittiği için..."

diye yazmıştım hatta üstüne...

kocaman bir sistem var, milyarlarca yıldır işleyen. biz de alakasız minik canlılar olarak mikro sistemler oluşturuyoruz kendi çapımızda. "medeniyet" dediğimiz yapay kavramlar oluşturup doğa/ dünyayla mücadele ediyoruz vs... takvimler yapmışız, saatler... zamanı yıl, ay, haftalara bölmüşüz. haftayı da yedi günden oluşturmuşuz; beşinde çalışıyor ikisinde dinleniyoruz... kendimizce düzen kurmuşuz...

öyle saçma ki...

herkes hissedemez ama o saçmalığı şu an; başta da dediğim gibi yaşamış olmalı en az bir kez...