Cuma, Şubat 02, 2018

2018 Ocak Ayı Filmler (5) ve Kitaplar (2) , 2 Bölüm de Dizi (Fi-Çi)

Yılın ilk ayı geldi de geçti bitti. Hem çok uzun hem çok hızlıydı.
Öncelikle 2018'in ilk ve en önemli gelişmesi girdi hayatıma. Yoga Eğitmenlik Eğitimi'ne başladım! 7 ve 14 ocakta tam gün eğitimim vardı. Eğitim öncesi sonrası derken, ayın ilk iki haftası yoğun biçimde bu eğitime konsantreydim.


Ayrıca yine ayın ilk iki haftası Açık Öğretim finallerine çalışmakla geçti zamanımın çoğu.

Sonra sömestr için seyahat hazırlıklarım başladı. 19'unda okullar kapanır kapanmaz İzmir'e attım kendimi ve ayı İzmir'de kapattım. 
Bu sefer, her zamanki gibi keyifli bir kavuşma değildi ne yazık ki... Aile içi zor bir sürece destek olmak amacıyla, gidebildiğim en erken biçimde memleketime ulaştım bu yarıyıl tatilinde. İzmir'de kaldığım 12 günün ilk haftası ağır hastaydım ayrıca, iki kutu antibiyotik tükettim ve neyse ki son 5 gün ayağa kalkabildim. Aile içindeki sıkıntılar da biraz yatışınca, son 5 gün memleketimde gezebilme, eski arkadaşlarımı ziyaret edebilme, sinemaya gidebilme vs fırsatım oldu.

Tüm bu yoğunluk içinde, yılın bu ilk ayında neler okumuş, neler izlemişim bir göz atalım;)

5 film izlemişim.
I, Daniel Blake
Sosyal medyada güvendiğim hesaplarda övüldüğüne şahit olduğum bu festival filmini evde izledim. 
Çok beğendim. Bürokrasinin saçmalığının, sosyal devletin yetersizliğinin bize özgü olmadığını hem şaşırarak hem korkarak izledim filmde... "Üzerinde güneş batmayan imparatorluk"ta bile durumlar böyle felaketse, insanlık baya zor bir durumda diye düşündüm... Baş roldeki Dave Johns'un oyunculuğu çok gerçekçiydi. Ciddi bir dram aslında film, ama öyle kanırtıp sömürmeyen cinsten. Bulun izleyin efem; şiddetle tavsiyemdir.


Daha
Bu ay izlediğim tek Türk filmi. İstanbul'da çok az -ve hepsi bana uzak olan- salonda  oynadığından çok istememe rağmen, fırsat bulup izleyememiştim. Neyse ki, İzmir'de hala oynadığı salonlar vardı ve izleme fırsatım oldu.
Film, Hakan Günday'ın aynı adlı romanından uyarlama. Hakan Günday okuduysanız tarzını bilirsiniz. Sert, çok serttir. Hayatın bir köşesine itilmiş, toplumun görmediği hayatları tüm şiddeti ile anlatır. Ben Daha'yı okumamıştım (Az ile Kinyas ve Kayra'yı okudum sadece) ve hikayesini bilmiyordum.
Okuyanlar, filme yansıtılmayan nice sert ayrıntılar olduğunu dile getiriyor. Bu haliyle bile yeterince sertti bence. Bir yanda mültecilerin insanlıktan utandıran halleri bir yanda Gaza'nın içinden çıkamadığı girdabı... Gaza gibilerin iyi olma ihtimali var mı sahi... Ne kadar değiştirebilir insan kaderini... Bir çocuk sadece şiddet görür ise ne olur ona büyüdüğünde... 
Gerçekten çok güzel filmdi ve Gaza'yı canlandıran Hayat Van Eck çok çok iyiydi. 


Savaş Vadisi
Ablamlarda sinema kanallarından birinde ailece izledik. Açıkçası daha önce duymamıştım, meğer baya ödüllü ve  yüksek puanlı bir filmmiş.
Aksiyon filmi sevmesem de savaş filmlerini severek izlerim. Bu filmin en etkileyici yanı, gerçek bir hikayeden uyarlama olması.
Çatışma sahneleri ile duygusallığın dengeli olduğu başarılı bir filmdi.


17'nin Kıyısında
Bu filmi de annemin seçimi (Blu TV'den) üzerine annemde izledik. Büyüme hikayeleri filmlerini sevdiğimi defalarca dile getirdim sanırım.
Bu filmi de sevdim. İnsanın ne yapıyorsa sevilmek için yaptığını, ve ne oluyorsa sevgisizlikten olduğunu hissettirdi bana...


Loving Vincent
Tıpkı Daha gibi, vizyona girdiğinden beri izlemeyi çok istediğim bir filmdi. Ve yine, İstanbul'da çok az -ve hepsi bana uzak olan- salonda  oynadığından çok istememe rağmen, fırsat bulup izleyememiştim. Neyse ki, İzmir'de hala oynadığı salonlar vardı ve izleme fırsatım oldu.
Van Gogh'un hayatını yıllardır merak eder, hakkında okurum. Yine de, filmi izlerken, unuttuğum detaylar olduğunu fark ettim ve hatırlamak hoşuma gitti.
Teknik açıdan da, sanat eseri gibiydi. 100'den fazla ressamın çalıştığı filmde, tüm kareler yağlı boya ile ve Van Gogh tarzında resmedilmiş. İzlemek haz vericiydi.


Fi Çi 6-7. Bölüm
6. bölümü İzmir'de ablamla izledim bir defa da. Çünkü o izlememişti ve 7'yi de beraber izlemek istiyorduk. 
7. bölüm nihayet gizemin biraz çözüldüğü bir bölüm olmuş ve son sahnesi (Eti) oldukça cesur olmuş.


Gelelim kitaplara:
Aslında elimde 4 kitap dolaştı İstanbul'dayken ama hepsi yarım kaldı (devam edilecek). İzmir'deyken de ancak 2 ince kitap bitirebildim. Ama ikisi de oldukça önemli kitaplar.

Genç Werther'in Acıları
Bu kitabı, yaklaşık 10 yıl önce İstanbul'a ilk geldiğimde Asmalımescit'te kocaman bir arkadaş grubu ile otururken yeni tanıştığım birinden duyduğumu ve not ettiğimi hatırlıyorum. Üzerinden yıllar geçti, 2-3 ay önce henüz edinebildim kitabı ve iki günde okudum. İlk kısmı çok beğendim, ama, ikinci kısım o kadar iyi değildi bana kalırsa.
Beni en çok etkileyen 250 yıl önce yazılmış olan bu kitapta, günümüz insanının benzer dertlerine, düşüncelerine rastlamak oldu. O kadar bugünün insanına aşina cümleler vardı ki satır satır altını çizdiğim... Şaşırıp kaldım. 
Sümerler'i düşündüm sonra, ya da Antik Yunan'ı... Hala onların 6000 ya da 3000 yıl önce keşfettikleri, düşündükleri meselelerle boğuştuğumuzu hissettiğim çok olur... İnsanlığın çok da ilerleyemediğini, aynı döngülerde saplanıp kaldığını düşünürüm.


Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Geçen sene tanışmıştım Stefan Zweig'la ve psikolojik tahlillerine hayran olmuştum. Bu kitabı da ablamın kütüphanesinden okudum. 55 sayfalık çok akıcı ve zengin bir hikaye. Ben yine Zweig'ın dilinden çok keyif alarak okudum.