Salı, Eylül 22, 2015

mim 8- blogger life:)

sevgili colukcocuk mimlemiş beni. ne zamandır olmuyordu mim. hem de böyle güzel bir konuda olunca kendilerine teşekkür ediyor, hemen cevaplıyorum;)

1. Blogger denilince aklınıza gelen 3 şey nedir?
paylaşmak, okumak ve yazmak:)


2. Kişisel bloglar mı yoksa gezi, güzellik, moda bloglarını mı tercih ediyorsunuz?
sanıyorum en çok kişisel blogları okuyorum. onun dışında gezi yazıları, film eleştirileri/önerileri yazanları, sanatsal paylaşımlar yapanları, kitaplar hakkında yazanları, yemek bloglarını da çok seviyorum ve onlardan da çok faydalanıyorum. sadece moda, güzellik ve kozmetik blogları pek bana göre değil.

3. Blogger olmanızda etkili 3 şey nedir?
ilk neden; yazmayı, anlatmayı, paylaşmayı seviyorum. oldum olası not alan, duygularımı, düşüncelerimi, yaşantılarımı not almazsam, unutursam sanki elimden kaçacakmış gibi hisseden bir yapım var. belki bir nevi ölüm korkusu, içten içe geleceğe kalma, kendinden bir iz bırakabilme çabası... bu nedenle kendi kendime yazmakla yetinmedim, yazdıklarımın insanlara ulaşmasını tercih ettim.
ikinci neden; aldıklarımın karşılığını verme isteğim:) şöyle ki, aslında benim hikayem böyle başladı:
hayatımdakisevgiliinsan'ın hayatıma yeni yeni girdiği dönemlerdi. o zaman böyle cayır cayır sosyal medya, anlık paylaşımlar da yoktu. blog yazdığını öğrendim, böylece blog diye bir şeyin varlığını da:) okudukça çok hoşuma gitti. "aslında ben de ne kadar severek yazarım" diye düşündüm ve kendisiyle paylaştım. ama kaygılarım da vardı. okunmaya değer bir şeyler yazabilecek miydim? o da şöyle dedi "her gün herhangi bir şey yapmadan, almadan, okumadan, izlemeden internetteki yorumlara bakıyor, onlardan faydalanıyorsun değil mi? her gün bir şeyleri araştırıyorsun değil mi internetten? işte tüm o bilgiler senin benim gibi insanlar yazdığı için var. sen de yaz ki, senin de faydan dokunsun. hem böylelikle aldığın bilgilerin karşılığını verebilirsin."
ben de çok etkilendim bu sözlerden:) mantıklı buldum yani ve başladım.
üçüncü neden; başladıktan sonra çok güzel insanlar tanıdım. bana benzeyen ya da benzemeyen... düşünceler, bilgiler, ilgi alanları vs. hergün herkesten yeni şeyler öğrenmeyi çok sevdim açıkçası ve 5 yıldır devam etmemi sağlayan da bu.

4. Örnek aldığınız bloggerlar var mı?
çok var. beğendiğim, takdir ettiğim. ilk aklıma gelenleri yazıyorum hemen, unuttuklarım olacaktır, affola.
mine tozanlıoğlu nezaketine, seyahatlerine, marifetli ellerine, okuduğu kitaplara imreniyorum;)
lulu seyahatlerini uzun uzun, ayrıntılı, okuyanlara faydalı olacak şekilde anlatması çok hoşuma gidiyor;)
deeptone çalışkanlığını, sanat zevkini, bloggerlara samimi ilgisini alkışlıyorum;)
pelinpembesi seyahatleri, çok fazla kitap okuyor oluşu, kitaplardan yaptığı çarpıcı alıntılar yıllardır severek okuduğum bir blogger yapıyor onu;)
elif. film ve müzik zevkine bayılıyorum;)


5. Şu anki mesleğiniz ne ya da ne seçeceksiniz?
psikolojik danışmanım. meslekte 7 yılı bitirdim. çok severek okudum, severek de çalışıyorum. alanımı çok sevdiğim için, eğitimlere devam ediyorum, mesleğimde kendimi geliştirmeye gayret ediyorum. bu konuda şanslıyım sanırım;)


*evet, şimdi, bu mimi kimler yapmak ister;)

Pazar, Eylül 20, 2015

14. istanbul bienali

en güzel şeyler, kendiliğinden gelişenler;)
dün sabah hayatımdakisevgiliinsan'ın sınavı vardı taaa marmara üniversitesi göztepe kampüsü'nde. sınav 9,5'ta başlayıp 10'da bitecekti. hemen sonrasında bir şeyler yapalım diye ben de onunla beraber sınav yerine gitmeye karar veriverdim. böylelikle 7'de yollara düşmüş olduk:)
sınav bitince plansızdık. aslında, taşınalı 4 ay olmuş ve hala avizeler alınmamıştı. yani kocaman bir işimiz vardı yapılacak. ama, olsun. canım eylülde hepi topu kaç cumartesi günü vardı ki! velhasıl, gönlümüzce geçirmeliydik bu güzel günü...
rıhtıma gidip vapura binmek güzel fikirdi mesela;)


karaköy'e geçtik vapurla, o güzel sokaklarında gezdik. tarihi galata simitçisinden simit, seyyar satıcıdan sıkma portakal suyu alıp kahvaltı yaptık.


tophane'ye doğru yürüyüp çok sevdiğimiz istanbul modern'e girdik. burası kendimi avrupa'daymışım gibi güvende, özgür ve rahat hissettiren bir yer. bahçesinde oturduk önce. kocaman cruise gemisi denizi görmemizi engellese de güzeldi orada olmak. 


sonra, ben kahveiçmedenayılamayangiller'den olduğumdan, bienali gezmeye başlamadan önce cafe'sine oturduk. o kadar masadan çat diye oturuverdiğim masanın yanındaki masada bir baktım ki, ceyda düvenci oturuyor! ki kendisini çok seviyorum! yine nasıl doğal nasıl güzel! rahatsız ederim endişesiyle konuşamadım kendisiyle, ama kanlı canlı görmek çok hoşuma gitti.

kahvemiz bitince bienali gezmeye girdik. 



bu yıl bienal pek çok mekana yayılmış şekilde sunuluyor izleyicilere. bu durum beni çok memnun etti. çünkü ben müzelerde uzun süre gezince fiziksel ve zihinsel olarak çok yoruluyorum. gördüklerimi sindirmek için zamana ihtiyaç duyuyorum belki de... bu nedenle bölerek gezebilmek benim için çok uygun oldu.
sergide en çok etkilendiğim eserlerse;
paul guiragossian'ın tablolarındaki renkler ve çizgiler:


brezilyalı sanatçı cildo meireles'in "sahtekar politikacıları atmak için proje deliği" tablosu:


"hayalet uzuv sendromu" deneyi:


gezimiz bitince müzenin bahçesinde oturduk yine. kum ve şezlonglardan oluşan çok güzel bir ortam yapmışlardı.


bir de sprey boya ile tablo boyama etkinliği vardı. onu izledik şezlonglarda uzanarak.


sonra, yine plansızca, çukurcuma'ya yöneldik tophane-i amire'nin yanından. 


karşımıza italyan lisesi çıktı ve oraya giriverdik.
lisenin bahçesine ve farklı katlarına dağılmış olarak görebileceğiniz ve seyredebileceğiniz çeşitli eserler var. buradaki özel tema da "suyu kim taşır?". hemen girişte çok güzel bir kısa film izledik bulgaristan ile ilgili, ne yazık ki ismini hatırlayamıyorum. onun dışında yine kısa filmler var, saat başı sergilenen ve yarım saat süren bir performans var, veee 9 saatlik bir film var!!

(liseden bir manzara)

sonra, "bir günde bu kadar sanatsal bilgi yeterli" diyerek liseden çıktık ve rotamızı istiklal caddesine çevirdik.

(istiklal'e çıkarken aniden karşımıza çıkan güzel merdivenler)

malum, yorulup acıkmıştık ve bu sanatsal günü türk usulü sonlandırmaya karar verdik:) asmalı mescit'teki canım ciğerim'de soğana, acıya, ete doyduk:)

ek bilgi
hakkındaki bilgileri resmi web sitesi nden alabileceğiniz 14. istanbul bienali hakkında temel bilgileri paylaşmak isterim ben de.
*iki hafta önce, yani 5 eylül'de başladı ve 1 kasım'a kadar ziyaret edilebilir.
*ziyaret edilecek mekanlar:
istanbul modern sanat müzesi (tophane)
rumeli feneri
riva kumsalı
hrant dink vakfı ve agos (osmanbey)
hrant dink vakfı ve agos parrhesia merkezi (osmanbey)
adahan otel (asmalı mescit)
adahan sarnıcı (asmalı mescit)
arter -sanat için alan 
casa garibaldi
cezayir binası (cihangir)
dükkan (boğazkesen caddesi)
balıkçı teknesi (boğaz)
küçük mustafa paşa hamamı (fatih)
tunca subaşı&çağrı saray atölyesi (kadıköy)
sivriada (büyükada) 
masumiyet müzesi (çukurcuma)

*bineal bu yıl ücretsiz, ancak sadece masumiyet müzesi'ne giriş indirimli 10, tam 15 tl.

*bienal'in bu yılki teması "tuzlu su- düşünce biçimleri üzerine bir teori". 
bienali şekillendiren amerikalı küratör carolyn christov bakargiev temayı şöyle anlatıyor:

"bir materyalin –tuzlu su– ve düğümlerle dalgaların çelişen imge-biçimlerinin etrafında dönüyor.
Çizginin nereye çekileceğini, nerede geri çekileceğini, nerede yaklaşıp nerede uzaklaşacağını araştırıyor. Bunu, açık denizlerde, düz yüzeyler üzerinde parmak uçlarımızla yaptığı gibi, sualtının derinliklerinde, kat kat şifrelemeler açılmadan önce de yapıyor.
Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bu sergi, dünyayı şiirsel ve politik olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünür ve görünmez farklı dalga örüntülerini ve frekanslarını, su akıntılarını ve yoğunluklarını ele alıyor. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekânda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.
14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor."

Perşembe, Eylül 17, 2015

evlilik nasıl gidiyor?

"evlilik nasıl gidiyor?" diye soruyorlar.
"güzel." diyorum dışımdan.
"mucize gibi!" diye düşünüyorum içimden.


hem aşk hem güven, hem eğlence hem aidiyet, hem aile olmak ve şefkat...
her şey aynı evde, bir arada; daha ne olsun?!
bir sarılmasıyla ruhumu onarabilen adam; güne başlarken ilk ve gün biterken son gördüğüm, dahası uykumu teslim ettiğim kişi...
daha ne olsun!

Cumartesi, Eylül 12, 2015

korkma, aşktan ölmez insan!

"korkma, ölmez aşktan insan
ben böyle aşk görmedim!"


nasıl güzel haykırıyor pek sevgili Nazan Öncel:

"sinende eller yatar
ben asıl bunun derdindeyim!"

Pazartesi, Eylül 07, 2015

ağustos ayı filmleri (1) ve kitapları (1)

baya baya yatıp dinlendiğim ve bolca gezdiğim bir aydı ağustos. film ve kitap konusunda ise tembellik ettiğim...

the longest ride:
normalde hiç tercihim olmayan romantik komedi diyebileceğimiz tarzda bir film esasen. ama birkaç yerde oldukça olumlu yorumlara rastlayınca merak etmiştim. bir akşam, hafif bir şeyler izleyip keyifli vakit geçirmek üzere izledim. ve öyle de oldu. sıkmayan, akan bir film. iki hikaye var. ben günümüzdekini pek sevmesem de yaşlı amcanın hikayesini severek izledim.


bir de behzat ç izliyorum, yayında olduğu dönem izlememiştim. izler izlemez erdal beşikçioğlu hayranı oldum elbette.
bir akşam da fakat müzeyyen bu derin bir tutku'yu izlemeye niyet ettim. ve fakat, çok bayık geldi. ilk 40 dakikasında yarım bıraktım. bilmem doğru mu yaptım?


sırça köşk:
sabahattin ali'nin üç romanını da epey zaman önce okumuş olan bir hayranıyım. ama öykülerinin tadına bakmamıştım hiç. ağustos ayında sırça köşk'teki öykülerini okudum.
ben roman sever olarak, sabahattin ali'nin de romanlarını tercih ederim ama, öyküleri de oldukça güzel elbette.


onun dışında canım aliye ruhum filiz ve gerçek özgürlük'ü elimde dolaştırdım ama okuyamadım. eylülde inşallah;)