Salı, Ağustos 09, 2016

2016 temmuz ayı filmler (7)

malumunuz öğretmenlerin 2 ay yaz tatili var. iyi değerlendirmek gerek, öyle değil mi? tüm günün kendine ait olduğu, istediğin gibi planlayabileceğin 60gün! ama, bu sene hedefler koymadım, şu kadar kitap bu kadar bilmem ne diye... kendimi artık daha rahat bırakıyorum açıkçası...
temmuz ayının ilk haftası bayramla geçti, sonra 3 hafta istanbul'da, evimdeydim ve epey film izleme fırsatım oldu. başka da pek bir şey yapmadım zaten. arada havuza inip biraz yüzdüm, arada arkadaşlarımla görüştüm, biraz evle ilgilendim, bazen de koştum (evet, koşmaya başlıyorum:)).

youth/ gençlik
bayramdan sonra, ayağımın tozuyla geldiğim istanbul'da hemen kendimi istiklal'e attım. yazın daha rahat dolaşılabiliyor, zira, boğucu kalabalığı olmuyor.
ama, istiklal'e gitmemin asıl sebebi bu değildi. beyoğlu ve pera sinemalarının da kapanacağı söylentileri üzerine onlara destek olmaktı. hem de bu vesileyle "başka sinema" kapsamında iyi film izleyebilmekti.
velhasıl, böylelikle izledim youth'u. salonda tektim önce, tam film başlayacakken bir kadın daha geldi, tekti, iki bilet vardı, görevli "biri daha geliyor mu?" diye sordu, "yok, destek için" dedi kadın...
böyle güzel başladı film. görsel ve işitsel bakımdan ruhu doyuran bir seyirdi.


me before you/ senden önce ben
romantik komediler pek tercihim olmasa da, bu film hakkında epey övgü okuyunca merak edip evde izledim. konu çok orijinal olmasa da işlenişi bakımından başarılı buldum. oyuncular da son derece doğal olunca keyifle izledim filmi.
evde film izlemenin en iyi yanlarından biri, kendini sıkmadan rahatça hüngür hüngür ağlayabilmek değil mi sizce de;)


meryem
daha önce dikkatimi çekmeyen bir türk filmiydi. televizyonda denk gelince izledim. izleyince, daha önce neden dikkatimi çekmediğini anladım...


me earl and the dying girl/ ben earl ve ölen kız
"coming of age" filmlerini pek seven eşimin bilgisayarındaki filmler arasında bulup izledim. sayesinde yıllar içinde ben de sevdim artık bu tarz filmleri. dozunda komedi ve dozunda dram içeren bu film bende hoş tatlar bıraktı.


beasts of the southern wild/ düşler diyarı
bazen öyle olur. bir filmi, bir kitabı ilk duyduğunuz andan itibaren görmek, okumak istersiniz. ama bir türlü olmaz. 
4 yıldır izlemek istediğim bir filmdi. nihayet izleyebildim. beklediğime değdi... ama yetmedi, tekrar tekrar izleyeceğim!
sinemanın sanat olduğunu hissettiren filmlerden alınan haz bambaşka...
anlatılmamış bir coğrafya, anlatılmamış bir hikaye. 
pek çok metafor, küçük bir çocuğun büyüyüşü...
çok çok iyiydi!


the big short/ büyük açık
pek çok yerde övüldüğüne rastlayınca merak ettim filmi. sağlam oyuncu kadrosu da etkili oldu tabi.
ancak -belki de hiç anlamadığım finans/emlak alanı ile ilgili olduğundan- çok anlamayarak izledim.



mustang
çok büyük beklentim vardı bu filmden. başka sinema kapsamında izleyemedim bir türlü. baktım olmayacak, evde izledim sonunda. büyük hayal kırıklığı oldu.
baya baya kötüydü. 
"ne varsa koyalım" mantığıyla yapılmış filmlerden hiç hazzetmiyorum zaten...
ayrıca "kadın meselesi" bu değil yahu! 
bir filmi beğenmek için öncelikle doğal olmalı bence, yani geçebilmeli seyirciye. ancak bu film, gerçekçilikten çok uzak. 

sahne sahne ayrıntılı yazamayacağım, ama, bu toprakları az biraz tanıyan biri filmdeki yapaylığı hissedecektir...


2016 temmuz ayı kitaplar (1)

bayan peregrine'in tuhaf çocukları

verimsiz bir aydan daha selamlar...

oldum bittim sevmedim, sevemedim yaz aylarını...

hep boşa giden günler olduğunu düşünmüşümdür...

temmuz ayında tek bir kitap bitirebildim.

yaza yaraşır basit bir kitap.

herkesler okuyup bitirdi de serinin 3. kitabını merakla 

beklerken, ben, serinin ilk kitabını okudum nihayet. ne 

zamandır aklımdaydı. tim burton filmini yapmadan önce 

kitabını okuyayım dedim;)

sürükleyici, akıcı bir kitaptı. hala okumayan varsa, yaz 

bitmeden okuyabilir ;)