Çarşamba, Ocak 16, 2013

decathlon

ilk ne zaman keşfettiğimi hatırlamıyorum; ama şunu biliyorum ki o ilk günden beri belli aralıklarla gidip gezme isteği duyuyorum ve ne zaman gitsem de her şeyi alasım geliyor...
zira burası, benim gibi "gerçek hobisi -ve maalesef yeteneği- olmayan ve hayattaki pek çok şeye heves eden" biri için biçilmiş kaftan adeta :)
görmelisiniz beni orada!


biniciliğe özeniyor 
"hiç dalış yapmadım" diye hayıflanıyor 
hayatımdakisevgiliinsan'a balığa çıkmak için baskı yapıyor 
"evet evet yüzmeyi çok iyi öğrenmeliyim" diye kararlar alıyor
bisikletimi çalanlara bir kez daha okkalı bi küfür savuruyor
"tenise mi başlasam" diye sorguluyor 
çok özlediğim masa tenisini deniyor
çocukluğumda paten kayışımı hatırlıyor
"arada çıkıp sitenin sahasında basketbol oynanabilir" aslında diye hevesleniyor
"yaaa ben niye hala bir trekking grubuna yazılmadım" diye üzülüyor 
kış bitmeden bi yerlere kayağa gitmeye söz veriyorum
:)
kısacası gerçek bir spor delisine dönüveriyorum orada gezdikçe.
biliyorum ki, bu konuda yalnız da değilim! öyle değil mi? ;) 

devlet hastanelerine muhtaç olanlara selam olsun-2

sürekli hastalık ve doktor macerası anlatıp dertlenen teyze gibi oldum; ama, söz bu son! (en azından bir süreliğine;))

neyse efendim, şurada anlattığım üzere, geçen perşembe şişli etfal endokrin bölümüne gidip doktorun istediği tahlilleri yaptırdım. 
doktora tahlil sonuçlarımı alınca kendisine hemen gelip gelemeyeceğimi sorunca bana "1 hafta- 10 gün içinde öğleden sonra randevusuz gelebilirsiniz" dedi, ben randevusuz kabule şaşırınca "bankodakiler sorun çıkarabilir, öyle olursa direkt bana gelin" dedi.
velhasıl "1 hafta 10 gün" muğlak bir zaman birimi olduğundan ve işimi şansa bırakamayacağımdan, 1 hafta dolmadan gitmekten yanaydım. 
bugün nihayet erken çıkabildim ve koşa koşa gittim hastaneye. 
3,5'ta gişedeydim, durumumu anlattım, şak yeni bir bilgi: 
"yalnız kontrol muayeneleri için 1de gelip barkod alınıyor, barkodsuz alamayız". 
biraz açıklamaya çalıştım ama baktım insani bir pırıltı yok memurda, doktorun kapısına gittim, odaya gelmesini bekledim 15 dk. 
geldikten sonra allahtan sırada hastası yoktu da, hemen giriverdim.
durumu ona da anlattım, barkod sordu o da, dedim: 
"vermediler, 1'de gelmem gerekiyormuş ama siz o gün öğleden sonra gelebileceğimi söylediniz, ben de anca gelebildim işten izin alıp"
"tamam gelin o zaman" dedi!

nasıl ya, nasıl yani? madem olabiliyor, neden o gişedeki memur benim 1 günümü daha almaktan yana tavır sergiliyor?

neyse, sevindim ben, sonuçlarımı gösterdim. ve doktorumuz elbette ki asla göz teması kurmayarak:
"ne kullanıyordun sen?" dedi
"....... 50 mg" dedim
"devam et" dedi.
"eee, reçete?" dedim
"artık reçete verilmiyor zaten, ama şu an sisteme de işleyemiyorum arızalı" dedi
"ee sgk karşılamayacak yani" dedim
"zaten çok ucuz ilaç" dedi
"ben bir de kansızlık ve b12 eksikliği ilaçları kullanıyorum, o gün de söylemiştim, onları da yazdıracaktım ama?" dedim
"onların benimle alakası yok" dedi
"iyi" dedim..

ve lanet ettim bir kez daha..
adı da "eğitim araştırma hastanesi" bir de!
özele güvenilmiyor ota boka tahlil tetkik çıkarıyorlar diye, devlete de güvenilmiyor ilgisizlikten ölecekler diye...
ne diyim, allah herkese sağlık nasip etsin, kimseleri düşürmesin hastanelere..

o kadar kırgın çıktım ki yine hastaneden, çok sevdiğim osmanbey bile kötü göründü gözüme.. daha da genelleyip, yere göğe sığdıramadığım istanbul'dan soğudum bir anda.. öyle küçük öyle değersiziz ki her birimiz burda, çünkü ölümüne kalabalık, herkes yaşam mücadelesinde..

"yaşanmaz burada, gidelim" dedim kendime..