Cumartesi, Ağustos 31, 2019

Nasıl Sevmeli?- Ece Temelkuran

3Mayıs2002

Yaşar Kemal, Tilda ve bütün "sıra arkadaşları" için...


"Biz namuslu yaşadık Tilda. İyi insanlar olduk." Bu, en uzun cümlesidir Türkçe'nin.
Yaşar Kemal'in ölen eşi Tilda'nın mezarı başında söylediği.
En uzun romandan daha uzun, en ağırından daha taş.
* * *
İnsan, hayatın o kadar da kısa olmadığını anladığı zaman büyüyor galiba. Yaşayan için bitmeyecek bir şeydir çünkü hayat; ancak, ölmekte olan için kısa. Düştüğün yerde kalınmaz çünkü, vurulduğun yerde bitilmez. Uzar, genleşir hatta delinip derinleşir zaman. Birikirsin. İnsan en çok bunu anladığında yalnızdır. Birikeceğini, hayatın ölüme kadar bitmeyeceğini anladığı an. Aslında gerçekten tam o anda birini arar insan. İnsanlığın ucuz cehenneminde bir başına olmamak için. Olup bitenler hakkında hiç değilse konuşmak için. Bir şey görünce dönüp "gördün mü?" demek için. O yüzden işte...
"Tilda benim arkadaşımdı. Dostumdu. Kardeşim, kardeşten de öte bir şeyimdi. Edebiyat konuşurduk, siyaset, felsefe. Biz 50 yılı böyle geçirdik. Konuşarak."
O yüzden işte, önceki gece "Bir Yudum İnsan" programında Nebil Özgentürk'e böyle söylüyordu Yaşar Kemal. İnsanlığın ucuz cehenneminde bir arkadaşın gerektiğini anlatıyordu. Aşık olduğu kadını kaybetmiş gibi değil de, beraber yaramazlık yapıp, konuşup, beraber "durduğu", her şeyini bildiği, her şeyini bilen arkadaşını kaybetmiş bir çocuk gibiydi. Kocaman karınlı, kocaman sesli ama küstükçe ufalanan bir çocuk gibi. Zira, "evlilik" uygarlığın uydurduğu bir meseleydi ve esas olan hayat içinde yaşamak dediğimiz bütün o şeyler olup biterken, senin gördüğünü gören biriyle "sıra arkadaşı" olmaktı. Yoksa 50 yıl ne konuşur insan "karısıyla", "kocasıyla"? "Belediye başkanının verdiği yetkiyle" bir memur sizin beraber yatıp, üremenize izin verdi diye... Ama "sıra arkadaşı"...
Sıra arkadaşı insanın, önünde durmaz, arkasında da. Yanında durur. Böyle, yan yana durur işte. Siz yan yana dururken başınızdan olaylar geçer. Hayat denen sıkıcı dersi bir aralık kollarsın hep "gördü mü?" demek için.
* * *
Çünkü mesela hep eteği sarkar iktidarın.

"Gördün mü" deyip, iki kişilik gülersin.
Mesela sıra dayağına çeker sizi hayat. "Acıdı mı?" dersin. Acıyan yerlerini gösterirsin birbirine. Geçince ya da geçti sanınca, "gördün mü?" dersin. "Bak geçti".
Yokluklarda, yoksunluklarda yoklama yapacağı tutar hayatın. "Eksik" yazılmasın diye o, atarsın kendini ortaya. Yalanlar, masallar, hikayeler; oyalarsın zamanı. Ne yapar yapar "eksik" dedirtmezsin sıra arkadaşın için. Sonra bir aralık bulup yine:
"Gördün mü?" dersin, "iki kişi olunca nasıl idare ediyoruz birbirimizi".
Herkeslerden gizli, hınzır şeyler yaparsın birlikte. "Düşersin" diye çıkarmadıkları yükseklere çıkıp, "boğulursun" diye göndermedikleri dehlizlere dalarsın birlikte. Maceraların arasından parmaklarınız uçuşur güzel ve tuhaf şeyleri işaret etmek için:
"Gördün mü?" dersin, "Görecek daha çok şey buluyoruz iki kişiyken".
Gün gelir, bir rüya görünce bile "gördün mü?" dersin. Çünkü iki kişilik yıllanmış uykularda akıllar bile ılıyıp karışır birbirine.
Bazen başkalarına gönlü kayabilir bile insanın, başka "sıralara". Hayat uzun ya! Ama o başkalarına "gördün mü?" diyemeyeceğini anladığın anda... Sıraya dönüp yine:
"Gördün mü?" dersin, "Her şey bizim iki kişilik evrenimiz içinde olup bitiyor aslında. Olup bitiyor! İçinde!"
Ama sıra arkadaşı gidince... "Hayat sürüyor" diyorsun ha? Hadi ya?!

Ne Korkunç Şey Sevmek- Ece Temelkuran


21Şubat2003

Bulutlar, birbirine sürtünüp parçalanmış gibi yağıyor kar. Bitmiyor bulut kırıntıları...
Karın şüpheli bir sessizliği var; insan aklındaki seslere dalıyor.
Telefon çalıyor.
Emine diyor ki, "Çolpan İlhan’la konuştum." Emine, Vatan gazetesinin hafta sonu ekinde çalışıyor. "Demlenmiş Hayat Tavsiyeleri" bölümünü hazırlıyor. Yarınki sayıda Çolpan Hanım tavsiyelerini anlatıyor. Derken son soruya geliniyor, soruluyor:
- Peki şimdi ne istersiniz?
- Sadri’nin yaşamasını.
Galiba arada küçük, derin bir sessizlik oluyor. Çolpan Hanım devam ediyor:
"Zamanımı doldurmak için, Sadri’yi düşünmemek için öyle çok çalışıyorum ki... Durmadan. Gece eve geliyorum. Uyuyamıyorum. Dün geceydi, saat sabahın üçü. Gün bitecek nihayet. Bir baktım televizyonda Sadri’nin filmi..."
Çok sevmek birini, sizce de çok korkunç bir şey değil mi?
***
Her gelen, beraberinde bir gün gidecek olduğu gerçeğini de getirir. Belki de bu yüzden kimileri kimsenin gelmesini istemeyecektir. Bir gidişe daha dayanamayacağı için zamanı çalı çırpıyla, çaputlu bir karışıklıkla, mühim işler kalabalığıyla, ufak tefek heyecanlarla, figüran kalplerle dolduracaktır. 
Çünkü insanı, birini sevmeden önceki halinden çok daha yalnız bırakır birinin gitmesi. 
Zaten belki de, bir öncenin olduğunu unutabilir kişi. Sabah nasıl kalkardın sen o gelmeden önce? Gece ne yapardın o hiç yokken? Sen kimdin ki zaten? Nasıl bir şeydin ki sen? 
İnsan kendinin ne olduğunu bile unutabilir bazen.
Birini sevmek sizce de çok korkunç bir şey değil midir sırf bu yüzden?
***
Ya da belki de hiç gitmez, hiç bitmez... 
İnsanlar nasıl bundan korkmaz?
Düşünsenize, bir ömürde sadece bir hayat!
Başladığı gibi bitecek bir hikâye, başından sonuna. Serim, düğüm, sonuç ve güle güle, bütün bir hayat tek bir kişiyle... 
Oysa hayat, tek bir hikâyeden ibaret olamayacak kadar geniş ve derindir herhalde... Tek birini sevmekle nihayet bulacaksa hayatın... Düşünsene, elindeki tek bir hayatı, birine, bütün bu dünya kalabalığı içinde bir tek kişiye vermek...
Yok, yok; dünyanın en korkunç şeyidir birini sevmek.
***
İnsan kendi gözünden çıkan ışığı görür, gözünün parladığını bilir. O seviyor diye kendini seversin birden, gün boyu pamuklar içinde. Kötü rüya gördüğünde uyandırıp hemen... Sonra uyuyuverirsin daha o "Geçti geçti" derken. Komik şeyler olur evin koridorlarında, tam günün beklenmedik bir noktasında. "Ben şimdi ne yapayım?" dersin, insanlıkla baş edemediğin anlarda. Hiç olmasa, evde bir nefes olur. Sabah kalktığında komik rüyanı anlatacak biri. Kahvaltıda iki yumurta. Uzun yolculuklardan döndüğünde evde yanan kombi, "Yorgunum" diyecek biri. 
Bunlar olmadığında... Bilirsiniz, tepside kahvaltı, demlikte hep arta kalan çay, uykuya dalarken kulak tırmalayan kendi nefesinin sesi, bir gün yalnız ölme endişesi... "Ben nasıl yaşıyordum ondan önce?" tedirginliği.
Dünyanın en korkunç şeyidir sevmek birisini.