Çarşamba, Şubat 05, 2020

2020 OcakAyı Kitaplar (2) ve Filmler (3), 1 de Dizi

Ocak ayının nasıl geçtiğini anlamadığım gibi, şubat ayının da neredeyse ilk haftası geçti bile. Öyle tembelim ki bu ara... Boş boş oturarak zaman geçiriyorum. Hiç alışkın değil bünyem buna. Suçluluk hissi bırakmıyor yakamı "faydalı" bir şey yaparak geçirilmeyen zamanlarda. "Demek ki şu an buna ihtiyacım var" diyorum sonra. Hem herkes bebek doğduktan sonra dinlenmeli zamanlara hasret kalacağımı söylüyor. Belki de depolamakta fayda vardır:)
Bu tembellikle geçtiğimiz ay neler izlemiş neler okumuşum bakalım:

Togo
Yılın ilk filmi Willem Dafoe'lu Togo oldu. Bir Disney filmi olan Togo yer yer abartılı olsa da sıcak ve keyifli bir hikaye.


Ateş Böceklerinin Mezarı
Isao Takahata’nın 1988 yapımı bol ödüllü animesinden yakın zamanda haberdar olmuştum.

Bir cumartesi akşamı için seçtim ve 1,5 saatlik bu muhteşem anlatıyı göz kırpmadan ve sonlarında gözyaşlarımı tutamadan izledim.
İkinci Dünya Savaşı dönemi Japonya’sında iki kardeşin yaşam mücadelesini anlatan film, savaşın ne düzeyde acı verici bir şey olduğunu yüzümüze çarpıyor...
Çok etkilenerek izledim. YouTube’da Türkçe altyazılı olarak bulunuyor.
Israrla öneririm, pişman olmayacaksınız.



Farewell
Duyduğum andan itibaren çok merak ettiğim ve izlemek istediğim bir filmdi. Yarıyıl tatilinde İzmir'de annem ve ablamla izledik. Başka Sinema kapsamında Karaca Sineması'nda gösterimdeydi. Güzel bir filmdi ama beklentimin biraz altında kaldı. Çin'e dair, geleneklerine, aile ilişkilerine, düğün kültürlerine dair fikir sahibi olmak güzeldi. Ayrıca kanser gibi bir hastalık temelinde gitmekle beraber hiç ajitasyon olmayışı da filmin iyi yanlarından. En etkileyici kısım ise ana fikri olan "Kişiyi öldüren kanser değil, kanser olduğunu (öleceğini) bilmesidir." mesajıydı bence. 
Ben kişinin ölümü yakınsa bilmeye hakkı olduğu, kişiden kesinlikle saklanmaması gerektiği görüşündeydim hep. Ama filmden sonra biraz karıştı açıkçası. Sizin fikriniz nedir? 


Anna with an e- I. sezon
Bu dizi instagramda beğenisine güvendiğim hesaplarda epey karşıma çıkınca merak etmiştim. İlk sezonunu çok severek izledim. İnsana dair temel öğelerin tüm doğallığıyla anlatılmasının hoşluğunun yanı sıra, izlemeye başlarken bilmediğim bir özelliği olan Suffragette hareketinden bahsediyor oluşu ayrı mest etti beni. İzlemeye devam edeceğim.


Arkadaşıma Veda

Yılın ilk kitabı, bir hafta sonu için öğrencimden ödünç aldığım ve hızlıca okuduğum Zülfü Livaneli’nin Arkadaşıma Veda’sı oldu.

Salih Bozok’tan oğluna Atatürk’ü anlattığı bir mektup şeklinde kurgulanan kitap, ilkokul çağlarından vefatına kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını çocuklara uygun bir dille anlatıyor.
Bildiğim anılarını tazelemek, cumhuriyetimizin ne şartlar altında kurulduğunu bir defa daha anımsamak iyi geldi bana.
Sonsuz şükranla.



Nohut Oda

Melisa Kesmez, Bazen Bahar ve Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’den bu yana okumak istediğim bir yazardı.

Yarıyıl tatilinde İzmir’deyken ablamın kütüphanesinde Nohut Oda’yı görünce de hemen okumaya başladım.
Esasen öykü sevmem ben pek. Ama evim dışında kaldığım ve rutinimin bozulduğu zamanlarda iyi olabiliyor öykü okumak.
Beş hikayeden oluşan bu kitapta en çok sonuncusunu (Kız Kardeşim Handan) ve bir öncekini (Görüşürüz) beğendim. Her ikisi de oldukça oturmuş ve iç sızlatan anlatımlardı.
Annemin Çadırı da güzeldi ama ilk iki öyküyü (Kalanlar, Son Bir Çay) zayıf buldum.
Bütüne bakınca, tema; meskenler, ayrılıklar, kırgınlıklardı.
Akıcı ve kolay okunan bir dili var genel olarak; bununla beraber, sanıyorum yazarın sosyal medyada aşırı övülmesinden kaynaklanan yüksek beklentimi karşılamadı benim.
Tatil kitabı olarak iyi gitti yine de.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder